ray bradbury’nin 1953 yılında yazdığı fahrenheit 451 geleceğin amerika’sındaki itfaiye teşkilatının yangın söndürme görevi dışında aslında kitap yakma misyonu ile çalıştığını anlatıyor.

fahrenheit 451 konusu

fahrenheit 451’in baş karakteri guy montag işini ve hayatını sorgulamadan, tam bir memur kafasında hayatını devam ettiren bir kişidir. ve hayatından da son derece memnundur. guy montag bir gün evden işe dönerken, 17 yaşındaki clarisse mcclellan ile karşılaşır. kısa bir selamlaşmanın arkasından ayrıldıkları zaman clarisse, guy montag’ın arkasından “bay montag mutlu musunuz?” diye bir soru yöneltir ve bu soru ile birlikte guy montag’ın aklına şüphe tohumları ekilir.

ertesi zamanda bir gün yine kitap yakma görevi ile yaşlı bir kadının evine giden guy montag, kadının kitapları uğruna ölümü göze aldığımı görünce kitaplar bu kadar kıymetli bir şeyse biz bunları niye yakıyoruz? diye kendi içinde bir çatışmaya girer. ve o andan itibaren kitap yakmak için gittiği evlerden birer ikişer kitap çalmaya başlar. birkaç kez yakalanmanın eşiğinden dönen guy montag, sonunda kitapları ile yakalanacağını anladığında dünyanın geri kalanındaki kitap insanı adı verilen kitapseverler ile iletişim kurup, bu durumu ortadan kaldırmak için çalışır.

spoiler olacağı için daha fazla detay veremiyorum ama kitabın konusu üç aşağı beş yukarı bu şekilde. fahrenheit 451 aslında bir distopya fakat diğer distopyalara göre sonu umut ile bitiyor diyebiliriz.  ray bradbury’nin şenlik ateşi, yaya öyküleri ve parlak anka isimli 3 öyküsünden fahrenayt 451 ortaya çıkmış. distopya romanlarını seviyorsanız, genel anlamda nasıl bir kurgusu olduğuna tahmin edebilirsiniz. 

yine distopya olan 1984 ve yeni dünya düzeni’nde olduğu gibi totaliter bir rejimle karşı karşıyayız. fakat insanlara baskı yapılmıyor ve bu düzen, insanların kendi seçimi.

kitapta geçen geleceğin amerika’sında insan ilişkileri namına hiçbir şey yok diyebiliriz. tamamen televizyon izleyerek sosyalleşen insanlar mevcut. hatta öyle ki baş karekterimiz guy montag’ın evinin bütün duvarları televizyon ile kaplı halde.

kitap okumayan insanların, önce özet basılan kitaplar ile daha sonra özetin özeti basılan kitaplar ile karşılaşması ve bu kadar kısa kitapların bile okunmamasından dolayı, artık kitap basılmaması ve tamamen televizyona kanalize olmalarını görüyoruz.

fahrenheit 451 ilginize çektiyse ve okumak istiyorsanız kitabı elinize aldığınızda  ray bradbury’nin kitap için ön sözünü mutlaka okuyun. kitabı yazmadan önce geçirdiği evreler, kitabı yazma süreci gibi konulara çok güzel aydınlık getirmiş. bir kitap severseniz zaten bu kitabı geçmeniz çok zor; neil gaiman’ın da dediği gibi fahrenheit 451, kitaplar için yazılmış bir aşk romanı…